Portre nedir? Otoportre ne demek? Portre ve otoportre anlamı. Otobiyografi nedir? Otobiyografi ne demek? gibi soru ve konuları Türk resim sanatı konusu altında bu yazımızda inceliyoruz.
Antik Yunan ve Mısır medeniyetlerinden günümüze değin ulaşmış olan ifade aracı niteliğindeki sanat eserlerinde, kişilerin kendisini veya içinde bulunduğu toplumu ifade etme ihtiyacıyla yaptıkları porte ve otoportre çalışmalarıyla karşılaşmaktayız.
Fransızca kökene sahip “Pourtraict” kelimesi “için” ve “tirer – çekmek, çıkarmak” anlamındadır. Latince ise portre; yeniden oluşturmak, yeniden üretmek gibi anlamlara sahip “protraho” kelimesinden gelmektedir.
Kendini ifade etmenin ve belgelemenin en iyi yollarından birisi olan portre ve otoportreler tarih boyunca popülerliğini kaybetmemiştir.
Osmanlı’da gerek minyatür sanatına verilmiş olan ağırlık gerek de İslami koşullar gereği yüzün tasvirinin günah sayılması nedenleriyle ülkemize portre sanatı oldukça geç gelmiş ancak cumhuriyet dönemi itibariyle Türk sanatçıların vazgeçilmez konularından birisi olmuştur.
Otobiyografik Sanat
Otobiyografi konusu edebiyat dünyasında, bir yazarın kendi yaşam öyküsünü anlatması olarak tanımlanmaktadır. Otobiyografik anlatım türü sanatın her dalında kendi ifadesini bulmaktadır.
Otobiyografik sanat tanımı için; bir sanatçının kendi yaşamına dair olaylar ve belgelerden yararlanıp ürettiği sanat çeşidi olarak ifade edilirken edebiyat tanımlarına ait otobiyografiden pek farklı olmadığı görülmektedir.
Kişi kendisini anlatırken tarafsız davranamayacağından otobiyografiler öznel eserler olarak ele alınır. Ayrıca yaşanılan dönemin koşullarından da ayrı tutulamayacakları için belgesel niteliğinde olup, döneme dair ayrıntıların izlerini taşırlar.
20’inci yüzyılın ressamlarından Lucian Freud çalışmaları için; “Çalışmalarım tümüyle otobiyografiktir. Resimlerim, ben ve çevremle ilgilidir. Umursadığım ve ilgilendiğim insanları bildiğim odaların içinde betimliyorum.” Diye belirtmiştir.
Türk Resim Sanatı
Tarih öncesine ait resimler incelendiğinde güncel kayıtlara göre ilk resim örneklerine Şanlıurfa Göbeklitepe’de yer alan T şekilli sütunlar üzerinde rastlanmaktadır. (Göbeklitepe yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.)
Türk resim sanatına dair ilk örnekler halı, kilim motiflerinde seramik kaplarda görülmektedir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde 12. , 13. Yüz yıllarda minyatür sanatı yoğun biçimde işlenmiştir. Osmanlı dönemi için sarayda aynı zamanda nakkaş sanatı da görülmektedir.
Döneminde Fatih Sultan Mehmet Osmanlı’ya Venedik’ten bir ressam gönderilmesini ister. Venedik, 1979 senesinde Gentile Bellini’yi hem ressam olarak hem de bir iyi niyet elçisi olarak gönderir. İki sene boyunca Osmanlı’da kalan Bellini, bu süre içinde Türk resminde ilk portre örneklerinin oluşması için sanatçılara ilham olan Fatih’in portresini yapmıştır.
18 yaşında hukuk eğitimi almak için gittiği Paris’te resim dersleri de alan Osman Hamdi Bey, portre konusunda yoğun çalışmaları olan bir ressamdı. Oryantalist üslupta resimler yapmaktaydı.
Ağırlıklı olarak kadın portreleri yapan Osman Hamdi, muhafazakâr dönemin model sıkıntısı sebebiyle genelde çevresindeki kadınların ve eşinin pek çok portresini yapmıştır.
Diğer resimleri aksine oryantalist üslupla yapılmayan ve eşini resmettiği “Mimozalı Kadın” en bilinen eserlerinden birisidir.
Portre sanatının en yoğun olduğu dönem Çallı kuşağı olarak da isimlendirilen 1914 kuşağıydı. Cumhuriyetin ilanı ve değişen siyasi ortam neticesinde sanatçılar pek çok portre siparişi almışlardır. Bu dönemde Feyhaman Duran ve İbrahim Çallı, diğer sanatçılardan daha fazla portreye ağırlık vermişlerdir.
Türk Resim Sanatında Otoportre
Türk resminde, günümüze ulaşabilmiş bilinen ilk otoportre Şeker Ahmet Paşa’ya aittir. Abdülaziz tarafından Paris’e gönderilmiş, uzunca bir süre Gustave Boulanger ve Jean Leon Gerome atölyelerinde eğitim almıştır.
Yarım boy olarak kendisini resmeden Şeker Ahmet Paşa, aynaya bakarken fesi, elinde paleti ile tam bir Osmanlı ressamı şeklinde realist üslupla kendini resmetmiştir. Resime genel olarak sıcak renklerni hakim olduğu görülmektedir.
Renk bütünlükleri, ton geçişleri ve fırça darbeleri ile izlenimci bir otoportre olarak değerlendirilen bu resimde Halil Paşa’nın aynadan faydalandığı bilinmektedir.
Yine portreciliği ile ön planda olan Mihri Müşfik’e ait günümüze ulaşmış az sayıda eserlerinin bir kaçı ise otoportreleridir. Genel olarak pastel tekniğini kullanan Müşfik, bu resminde kâğıt üzerinde suluboya kullanıp yüzündeki peçenin şeffaflığını öne çıkarmıştır.
Çağdaş Türk resmi adına otoportre denilince akla gelen isimlerden Avni Lifij ise dâhil olduğu kuşağın tersine portrelerinde sembolizmi tercih etmiştir. 22 yaşında ve daha akademik bir eğitim almamış iken yaptığı ilk otoportre çalışması ise 1908 tarihli “Kadehli-Pipolu Otoportre” dir.
Empresyonizm Nedir? – İzlenimcilik Akımı
içeriğimiz de ilginizi çekebilir!!